Safevîler Dönemi İmamiyye Şîasındaki Tasavvuf Eleştirilerinin Tematik Bir Analizi


YILMAZ S., ULUÇ T.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt.24, sa.2, ss.509-541, 2024 (ESCI) identifier

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 24 Sayı: 2
  • Basım Tarihi: 2024
  • Doi Numarası: 10.33415/daad.1478659
  • Dergi Adı: Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi
  • Derginin Tarandığı İndeksler: Emerging Sources Citation Index (ESCI), TR DİZİN (ULAKBİM)
  • Sayfa Sayıları: ss.509-541
  • Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Bu çalışma, İmâmiyye Şîası’na bağlı Safevîler döneminde Şiî -İran geleneğindeki tasavvuf eleştirilerini konu odaklı bir perspektifle analiz etmektedir. Bu söylemde yer alan tasavvuf karşıtı önemli şahsiyetleri ele almayı, onların spesifik argüman- larını ve ele aldıkları temel konuları aydınlatmayı, bu konular hakkında bazı tes- pitler ve değerlendirmeler sunmayı, böylece genellikle göz ardı edilen bu tartış- maları akademik ilginin ön saflarına taşımayı amaçlamaktadır. Şiîlik içinde irfanî bir geleneğin öne çıkması, tasavvuf karşıtı düşünceleri gölgede bırakmış olsa da daha yakından incelendiğinde hem Safevî döneminde hem de İran’ın çağdaş dö- nemlerinde tasavvufun temel ilkelerini hedef alan belirgin bir eleştiri dokusu or- taya çıkmaktadır. Tasavvufa yönelik söz konusu eleştiriler öncelikle tasavvufun kökenini sorgulamakta ve tasavvufun genel anlamda İslam’a ve özel anlamda Şiîliğe yabancılığı vurgulanmaktadır. Kökene yönelik eleştirilerde amaç, tasavvu- fun “yabancı” bir unsur olarak İslam geleneğine dâhil edildiği ve sahih İslam iti- kadı açısından sorunlu bir anlayış olduğunu iddia etmektedir. Tasavvuf karşıtları bu sayede tasavvufun İslam ile meşru bağını koparmayı hedeflemektedirler. Bu amaçla onlar sıkça tasavvufun Hint, Antik Yunan, Yeni-Platoncu ve Ehl-i Sünnet kaynaklı bir uygulama olduğunu ve “gerçek” Şiîlikle bir bağı bulunmadığını orta- ya koymaya çalışırlar. Bunun yanında tasavvufun çeşitli meseleleri de eleştiri ko- nusu yapılmaktadır. Bunlardan biri “vahdet-i vücûd” (varlığın birliği) meselesi- dir. Tasavvufun temel meselelerinden biri olan bu anlayışa göre varlığın birliği esastır. Bu anlayışa yönelik eleştiriler daha çok İslam’daki tevhid inancı endişesi- ne dayandırılmaktadır. Söz konusu eleştirilere göre vahdet-i vücûd anlayışı kabul edildiğinde, Tanrı ile mahlukat aynı ontolojik kategoride değerlendirilmekte ve Tanrı “değersiz” varlıklar seviyesine indirgenmektedir. Buna karşın tasavvuf eleş- tirmenlerine göre İslam’ın Tanrı anlayışında Yaratıcı, hiçbir şekilde yaratılmışlar seviyesinde ya da onlarla ortak olarak görülemeyecek derecede aşkın ve yücedir. Bu sebeple bu anlayış biçimini kabul eden mutasavvıfların küfre düştükleri iddia edilir. Eleştiri konusu olan bir başka mesele bazı tasavvufî uygulamalardır. Buna göre bazı tasavvuf uygulamaları İslam şeriatında yeri olmadığı gerekçesi ile “bi- dat” olarak yaftalanmıştır. Özellikle sûfîlerin zikir ya da ibadet adı altında yaptık- ları bazı hareketler, çıkardıkları ahenkli sesler, erkeklerin birbiriyle olan ilişkileri hem ahlakî açıdan sorunlu hem de bidat olarak değerlendirilmiş ve bunlar Kur’ân ve hadiste bir temeli olmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Tasavvufa yöne- lik bir başka eleştiri konusu da “keşf” yöntemi hakkındadır. Aklın ve duyusal bil- ginin yetersiz görüldüğü doğrudan/aracısız bilgi elde etme yöntemi olarak görüyapılan eleştiri, keşf ile elde edilen bilgide doğruyu yanlıştan ayıracak nesnel bir ölçütün olmadığı iddiasına dayanır. Bu sebeple keşfî bilginin dinî bir bağlayıcılığı olamayacağı gerekçesiyle bu tasavvufî bilgi yöntemi de eleştiri konusu yapılmış- tır. Ne var ki Şiî düşünürler nesnel ölçütün yokluğu açısından keşf yöntemini eleştirirken, aynı illetle malul imamların masumiyeti doktrinini görmezden gel- mişlerdir. Dahası, keşf yöntemi, mutasavvıfların bireysel olarak başvurdukları ve dindar halkın geneli üzerinde bağlayıcılığı olmayan bir bilgi elde etme yöntemi- dir. Buna karşılık masumiyet iddiası söz konusu mezhebe mensup kimseler üze- rinde bağlayıcılığı olan ve hiçbir nesnel veriyle denetlenemeyen bir iddia olarak kalmaktadır. Dolayısıyla Şiî düşünürlerin nesnel verilere dayanmadığı gerekçe- siyle keşfe yönelik eleştirileri ile aynı durumun geçerli olduğu masumiyet mese- lesi arasında bir karşılaştırma yapılmıştır. Ayrıca, tasavvufun “ittihâd”, “hulûl”, “fenâ” ve “tecellî” kavramları bir diğer eleştiri konusudur. Bu kavramlara yapılan tenkitler de vahdet-i vücûd eleştirilerine benzer şekilde, iki ayrı varlık kategorisi olan Tanrı ve insanın aynı düzeye indirgendiği gerekçesine dayandırılır. Bu yön- deki eleştirilerde temel vurgu Tanrı ve insanın temelde iki farklı ontolojik kate- goriye ait olduğu, aksi yöndeki bir anlayışın İslam Tanrı tasavvuruna aykırı oldu- ğu varsayımına dayanır. Örneğin fenâ anlayışı ile ilgili olarak yapılan eleştiriler- de, tasavvuf erbabının varlığın hakikatine dalarak elde edilen şuhûd ile varlığı görmeye çalıştıkları, böylece kendilerinden geçtikleri, buna karşılık varlıktan fâni olduklarını zannettikleri ve bu tecrübeye “fenâfillah” adını verdikleri söylenir. Dolayısıyla tasavvuf eleştirmenleri benliğin yok olması ve Allah ile insan arasın- da, bir damlanın denize ulaştığında yok olması anlamındaki birliği öz olarak imkânsız kabul ederler. Buna, zatıyla kâim, zatî olarak ezelî ve ebedî, saf ışık olan bir varlık olarak Tanrı ile yokluktan yaratılmış, başkasına bağlı, karanlık ve muhtaç bir varlık olarak insanın bir ve özdeş olmasının aklen imkânsız olduğu temelinde karşı çıkarlar. Son olarak tasavvuf “kerametler” konusunda bazı Şiî düşünürler tarafından eleştiriye konu edilmiştir. Bu anlayışa yapılan eleştiriler temelde kerametlerin, velîliğin kesin kanıtı olarak görülemeyeceği ve kerametle- rin aklî kesinlikten yoksun olduğu esasına dayanmaktadır. Ayrıca bu eleştirilerde Uzakdoğu dinlerine mensup kimselerin de benzer kerametler gösterdikleri hatır- latılır ve kerametlere itibar edilmesi durumunda, Müslüman olmayan bu kimse- lerin hakikatin temsilcisi ya da evliya olarak takip edilmesinin gerekeceği vurgu- lanır.
This study provides a thematic analysis of some of the criticisms of Sufism within the Iranian-Shi'i tradition since the Safavid period. These criticisms primarily fo- cus on the origin of Sufism and argue that Sufism is alien to Shi'i thought. In ad-dition, “waḥdat al-wujūd” (unity of existence), some Sufi practices that are clai- med to be “bid‘ah” (unorthodox innovations), and the method of “kashf” (unvei- ling), which is the method of obtaining knowledge in Sufism, are among the sub- jects of criticism. Furthermore, the Sufi concepts of “ittiḥād” (union), “ḥulūl” (incarnation), “fanā” (annihilation), and “tajallī” (theophany) are criticized on the basis of the assumption that God and human beings belong to fundamentally different ontological categories. Finally, Sufism is also subjected to criticism re- garding “karāmāt” (miracles) which lack rational certainty. This study also aims at times to question the validity of the criticisms based on various arguments and to address the issues objectively.