İletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ve internet teknolojisinin medyaya entegrasyonu ile yepyeni bir iletişim çağı başlamıştır. İnternet, zaman ve mekân mefhumunu ortadan kaldırırken, iletişim paradigmasında ciddi dönüşümler meydana getirmiştir. Özellikle ikinci nesil web olarak tanımlanan web 2.0 teknolojisi ile topluluk temelli web siteleri olarak adlandırılan sosyal medya platformları hayatımıza girmiştir. Sosyal medyanın, çift yönlü iletişim ve etkileşim temelli bir yapı olmasının yanı sıra kullanıcı odaklı olması onu ayrıcalıklı kılmaktadır. Nitekim sosyal medyada kullanıcılar içerik üretme, paylaşma, yorum ve beğeni yapma, karşılıklı konuşma, topluluk oluşturma, bağlantılar oluşturma imkanına sahiptir. Günümüzde, günlük yaşama dair pek çok pratik dijital medya platformları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu durum sosyal medya platformlarının ve kullanıcı sayılarının her geçen gün artmasını beraberinde getirmiştir. 2021 yılı itibarıyla dünya nüfusunun yarısından fazlasının (%53) sosyal medya kullanıcısı olduğu bilinmektedir. Popüler boş zaman etkinliği olarak görülen sosyal medya platformlarında, kullanıcıların kontrolsüz ve gereğinden fazla zaman geçirmesi sosyal medya bağımlılığı ile sonuçlanabilmektedir. Bu çalışmada kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı bağlamında, sosyal medya bağımlılık düzeyinin bireylerin yaşam memnuniyetleri üzerindeki etkisine odaklanılmıştır. Çalışma kapsamında Diener, Emmons, Larsen ve Griffin (1985) tarafından geliştirilen Yaşam Doyumu Ölçeği (YDÖ) kullanılmıştır. Ayrıca araştırmacılar tarafından oluşturulan sorularla katılımcıların medya kullanım alışkanlıkları ve sosyal medya bağımlılık düzeyleri ölçülmüştür. Çalışma sonucunda katılımcıların en fazla kullandıkları medyanın internet olduğu, kadın katılımcıların internet bağımlılık düzeylerinin erkek katılımcılardan yüksek olduğu, katılımcıların günlük ortalama sosyal medya kullanım süreleri arttıkça, sosyal medya bağımlılık düzeylerinin de arttığı ancak sosyal medya kullanım süresi ile yaşam doyum düzeyi arasında anlamlı farklılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
With the production of COVID-19 vaccines and the start of vaccination, many different views on the content and quality of vaccines have come to the fore. In this process, in which these different opinions are closely followed by individuals who want to learn about the vaccine, a lot of unrealistic content about the negative effects of the vaccine on the health of the individual has also been found. The rapid spread of negative rhetoric about the COVID-19 vaccine, especially over the digital environment, is of great importance in terms of causing individuals to be skeptical of the quality of the vaccine and to be indecisive about vaccination, and it is an obstacle to vaccination, which is one of the most important stages of the fight against the COVID-19 pandemic. Based on this problematic, the research focuses on the attitudes of individuals who actively benefit from the digital environment for their parenting practices, with the initiation of vaccination, regarding themselves and their children, towards the COVID-19 vaccine opposition. In this direction, it is aimed to determine the attitudes of digital parents towards the COVID-19 vaccine opposition and to reveal the relationship with various variables. For this purpose, a relational field study based on a questionnaire was conducted. As a result of the study, digital parents are not anti-COVID-19 vaccine; however, it has been determined that the vaccination indecision of digital mothers, highly educated parents, and parents who find the content they encounter reliable by following digital platforms about anti-vaccination is higher.