Yeni ontolojik yaklaşımlar, siyaset felsefesini varlık, güç ve politik ilişkiler bağlamında yeniden şekillendirmektedir. Nesne-yönelimli ontoloji, politik aktörlüğü yalnızca insanlarla sınırlamamakta, nesneler ve doğa ile olan etkileşimleri de dikkate alarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım, insanların dışındaki varlıkların da politik süreçlerde etkili olduğunu savunur. Spekülatif gerçekçilik ise, insan merkezli bakış açıları dışındaki bir siyaset anlayışını öne çıkararak, insan dışı varlıkların siyasal süreçlerdeki rolünü vurgulamaktadır. Yeni materyalizm ise, materyal dünyanın ve nesnelerin politik gücünü inceleyerek, iktidarın yalnızca insan ilişkilerinden değil, doğa ve nesnelerle olan etkileşimlerden de şekillendiğini ileri sürer. Bu doğrultuda, güç ve iktidarın ontolojik yeniden inşası, insan dışı varlıklarla ilişkili bir iktidar anlayışını gündeme getirmektedir. Politik ilişkilerdeki çok-katmanlı etkileşimler, insan merkezcilikten arınmış bir siyaset paradigması geliştirilmesine olanak sağlar. Böylece, karşılıklı etkileşimlere dayalı, kapsayıcı bir siyaset anlayışı önerilebilmektedir.
New ontological approaches are reshaping political philosophy in terms of being, power, and political relations. Object-oriented ontology does not limit political agency to humans alone but defines it by also taking into account interactions with objects and nature. This approach holds that entities beyond humans also exert influence in political processes. Speculative realism, by contrast, foregrounds a conception of politics beyond anthropocentric viewpoints, emphasizing the role of nonhuman entities in political dynamics. New materialism investigates the political potency of the material world and objects, arguing that power is shaped not only by human–human relations but also by interactions with nature and objects. In this vein, the reconstruction of power is enabled by the Latourian model, which allows for the representation of nonhuman entities; this is balanced by Foucauldian spheres of ethical resistance. Multi-layered interactions thus conceptualize posthumanist politics through Latour’s symmetric actorhood and Foucault’s construction of ethical subjectivity. In this way, a dialogical, inclusive political understanding predicated on reciprocal interactions can be proposed.